Kitap Yorumları etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Kitap Yorumları etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

 


"Çünkü her ne kadar kabullenmek ağır gelse de bütün kadınlar bir gün aldatılır. Menopoz gibi bir şey bu, biraz gecikebilir ama kimse elinden kurtulamaz. Sadece bazıları aldatıldığını hiç öğrenmez."

~~~~
Bir gün bulduğunuz bir not ile eşinizin sizi aldattığını öğrenseniz ne yapardınız?
Eşinizi karşınıza alıp bunun hesabını sorardınız değil mi? Böyle bir şey yaşamamayı temenni ederek, ben olsam bu şekilde davranırdım diyebilirim. Peki ya karakterimiz İnes?
Eşinin çantasında "Bayan Seninki" imzasıyla bir not bulan İnes, benim düşüncemin aksine eşinden hesap sormak yerine onu takip etmeye karar verir.
Yağmur bir kış akşamında acil işi için gitmesi gerektiğini söyleyen kocası Ernesto'yu takip eden İnes, onun ıssız bir ormanda bir kadınla buluştuğunu görür ve gizlice olanları izler. Ernesto ve kadın birden tartışmaya başlarlar. Şiddetli bir hal alan bu tartışmanın sonucunda korkunç bir olay yaşanır. Ve İnes'in bir karar vermesi gerekir. Eşi Ernesto'yu adalete teslim etmek ya da mutlu aile tablosunu devam ettirmek için bu olayın üzerini örtmek için gerekeni yapmak. İnes'in seçimi ve sonucunda yaşananları okuyoruz.
~~~~
"Bu hayatta her zaman hazırlıklı olmak lazım çünkü kimsenin bir garantisi yok. İnsan başına ne gelebileceğini asla bilemez."
~~~~
Yan Pasaj Yayınevi'nin favori yayınevlerimden biri olduğunu ve kitaplarına olan sevgimi biliyorsunuz. :)
Hal böyle olunca en yeni kitapları Bayan Seninki ile kavuşur kavuşmaz okumasam olmazdı. Yayınevinin okuduğum diğer kitaplarından farklı, polisiye türünde bir kitap.
-Buradan sonrası spoiler içerebilir- 
İnes'in aldatıldığını fark ettikten sonra soğukkanlılıkla kanıtları toplaması, eşini takip etmesi alışık olduğumuz karakterlerden farkını gösteriyor. Çoğumuz bunun hesabını sormak isteriz ve boşanmayı gündeme getiririz fakat İnes bunun aksine ailesini bir arada tutmak için fedakarlıklarda bulunuyor ve planlar yapıyor. Bu planlar o kadar detaylı ve ince düşünülmüş ki okurken şaşkınlık içinde kaldım. Ama gelin görün ki bu kadar uğraşa değmeyecek bir adam karşısındaki. Ernesto'ya o kadar sinirlendim ve saydırdım ki, ettiğim küfürleri buraya yazmamak için kendimi zor tutuyorum.
İkisi de kendi dertleriyle o kadar meşgullerdi ki ebeveyn olduklarını hiç akıllarına getirmemeleri de çok sinir bozucuydu. Kızlarının yaşadığı durumların farkında bile değillerdi. Ernesto'nun karakteri ortada ama İnes'in kızıyla ilgilenmiyor oluşuna hatta onu bir fazlalık gibi görmesine de çok sinirlendim. Değmeyecek bir adam için uğraşacağına kızına dön bir bak diyesim geldi. Sonunu okuduğumda ise tüm sinirim gitti ve kocaman bir oh olsun çektiğimi itiraf ediyorum. :)
Kitaba genel bir değerlendirme yapacak olursam; başlangıçta polisiye gibi görünen ama aile değerlerini ve psikolojik yapıyı ele alan derinlikli bir kitaptı. Her ne kadar okurken sinir krizleri geçirmiş olsam da farklı bakış açılarını fark etmemi sağlayan bir okuma oldu. 
Bu tarz farklı kurguları okumayı seviyorsanız Bayan Seninki kitabını tavsiye ederim.

 


ALINTILAR
Hızla geçen zamana yetişme telaşımızdan ne çok şey kaçırdık oysa zamanın ritmini yakalasaydık bunca nefes nefese kalmazdı kaderimiz.
~~~~
Okumak hayatın kargaşasında kalbini korumaktır.
~~~~
Her gözyaşının bir onuru var kimin için akıttığınıza dikkat edin. Sizden kopup ayrılan ne varsa bin bir ihtimal içinde de olsa bir ihtimal dönebilir ama gözyaşı asla. Bir çift göz ağlamak için kapanırken, duyguların bütün kapıları açılır her biri bir pay almak ister. Duyguların mücevheridir gözyaşı, kıymetini bilmek gerek.
~~~~
Bir efsane değildir iki aynı başın bir yastığa düşmediği, âlemde her şey çift, zıt kutuplar birbirine müptela, bir de aşk dedikleri bir kılıf o da ayrı bir muamma. O yüzden aşk yaşamayana efsane, yaşayana destan.
~~~~
Sustukların bazen anlatamadıklarını tamamlar. Susmuşsam sesimi duyun, konuşuyorsam sustuklarımı anlayın diye. Gürültülü bir gezegende, kendisinden başka kimseyi duymayan hatta anlamayanların içinde susmak nereden baksanız en asil eylem.
~~~~
"Bana umuda dair güçlü bir kelime söyle." dedim. Gülüsedi. Hepsi buydu.
"Kafam karışık." dedim, "Gülümse!" dedi.
"İçim kir pas içinde." dedim, "Gülümsemek süpürür." dedi.
"Bu da geçer mi?" dedim, "Gülümsüyorsan geçmiştir." dedi. Bunca dert bir gülüşün etrafında mı kümelenmişti? Hayret öyleymiş üstelik gülümsemenin mutlulukla bir alakası yokmuş ama gülümseyince mutlusun sanıyorlarmış.

****
KİTAP YORUMU

Mutlu akşamlar blog arkadaşlarım. ^^
Birkaç aydır okuduğum kitapları sizlerle paylaşmadığımı fark ettim ve hemen arayı kapatmalıyız dedim. :)
Bu ay okuyup bitirdiğim kitaplardan biri olan Anne Sözü'nden bahsetmek istiyorum.
Yazarımız yaşadıklarından edindiği tecrübeleri, okuduklarından edindiği bilgi ve fikirlerini başta kendi kızı olmak üzere tüm kadınların faydalanabileceği bir kitap olması amacıyla kaleme almış Anne Sözü'nü.
Çocukluk döneminde karşılaştığı zorlukları, onun için çok kıymetli olan merhum dedesi Seyyid Muhammed Raşit Erol'dan öğrendiklerini ve onunla yaşadığı anılarını, evlilik hayatı ve dinimiz olan İslamiyet hakkında hem tecrübelerini hem de kendi fikirlerini bölüm bölüm bizlerle paylaşıyor.
 Bakıldığında sayfa sayısı olarak az görünse de dolu dolu bir içeriğe sahip bir kitaptı. Neredeyse her bölümde altını çizdiğim satırlar oldu. Aslında hepsini sizlerle paylaşmak isterdim fakat kitabın büyüsünü kaçırmamak adına birkaç tanesine yer verdim. :)
Anne Sözü yazarımızın kalemi ile tanışma kitabım oldu ve yazarlık konusunda başarısını anlamam için yeterli olduğunu söyleyebilirim. 140 sayfada derin düşüncelere dalmamı ve farklı bakış açılarını görmemi sağlayan okuma deneyimi yaşadım. Öncesinde diğer kitapları hakkında bilgim yoktu fakat Anne Sözü'nü bitirince diğer kitaplarını incelemek üzere kendime not aldım.
Sizlerde bu türde kitapları okuyup faydalanmak isterseniz Sadiye Erol Aykaç'ın Anne Sözü kitabını tavsiye edebilirim. :)


KİTABIN KÜNYESİ
Adı:
Anne Sözü
Yazar: Sadiye Erol Aykaç
Yayınevi: Nesil Yayınları
Sayfa Sayısı: 144
Baskı tarihi: Kasım 2023

 


"Sen Rubaro, asla kaybeden olmayacaksın. Ezilmemek için ezecek, yok edeceksin. Işık zayıftır, en küçük kuvvette sönüp gider. Güneşin bile bir gün vakti dolacak." 
Elinde, yanmakta olan bir şamdan tutuyordu. Diğer elini mumun üzerine bastırıp, ışığı söndürdü. 
"Ama karanlık bakidir."
~~~~
Merhabalar,
Birkaç aylık ayrılıktan sonra geri döndüm. Hem de blogger arkadaşım Duygu'nun kitabıyla. :)
Umarım görüşmediğimiz süre içerisinde sizin için her şey yolunda gitmiştir ve iyisinizdir.
Ben işin verdiği yoğunluk ve de yorgunluk sebebiyle kendime bile zor vakit ayırdığım bir süreçten geçiyorum. Ani değişiklikler, mesailer vs derken düzenimi ancak kurabildim. Haliyle kitap okumakta da biraz zorlandım ama Duygu'nun kitabının basılış sürecine de şahitlik ettiğim için onu muhakkak okumalı ve sizlerle paylaşmalıyım dedim. Lafı fazla uzatmadan başlıyorum.:)

Şifacının Kalbi Kitabının Konusu:
 Ölüm Terzisi, bir insan bedenine girerek felaketleriyle dünyayı karanlığa boğmak isteyen doğaüstü bir varlıktır. Onun karanlığına karşı savaşan ruh budayanlar, Ölüm Terzisinin ilk saldırısında kendilerini feda ederek ruh tohumlarına dönüşürler. Fakat Ölüm Terzisi kaybetmemekte kararlıdır. Yetiştirdiği çıraklar ile kötülüğünü yaymaya devam ederken, Şifacı Ubin ve Prens Çelekan tehlikenin farkına varırlar. Dünyayı kötülükten korumak için macera dolu bir yolculuğa atılırlar.
Şifacı Ubin ve Prens Çelekan'ın yolculuklarında başlarına neler gelecek?
Ölüm Terzisi'yle olan savaşlarını kazanabilecekler mi?
Merakı ve heyecanıyla okunan keyifli bir kitap.

~~~~
"Başaramamaktan korkuyorum. Onların karşısına çıkacak olmak..." Lafının gerisini getiremedi Çelekan. "Geçmişi değiştiremezsiniz ama gelecek için çok şey yapabilirsiniz. Kaygılarınızın sizi esir etmesine izin vermeyin."
~~~~

Blog sayesinde tanıştığım ve yazılarını severek okuduğum Duygu'nun kitabının çıkmış olması beni de çok heyecanlandırdı. Baskı sürecinde sürekli mesajlaşarak, her bir aşamadan haberdar olmak sanki kendi kitabım çıkıyor gibi hissettirdi. :))
Hal böyle olunca elime ulaşır ulaşmaz okumaya başladım ama yoğunluktan dolayı okuma sürecim birazcık uzun sürdü.
Fantastik türde olduğu için kurgulanan evreni ve karakterleri tanıma süreci olarak ilk bölümleri biraz ağır okuduğumu da itiraf edeceğim fakat her şeyi çözdükten sonra sayfalar nasıl aktı gitti anlamadım bile. Şifacı Ubin, Prens Çelekan, Rubaro ve İnume karakterlerinin her birini ayrı ayrı sevdim.


Ubin, hem fiziksel hem de ruhsal olarak şifa veren iyiliğin vücut bulmuş hali diyebilirim. Öyle naif bir karakterdi ki favori karakteriniz kim deseniz düşünmeden Ubin diyebilirim. :)


Rubaro ise bad boy severler için favori bir karakter. :))
Karanlığa hapsolduğunu düşünse de Ubin sayesinde gerçek benliğine kavuştu. 


Prens Çelekan'a da kalbimi bırakmadım desem yalan olur. Ona dair okumamız gereken daha fazla şey varmış gibi hissettirse de yazarımız gizemli bir karakter olarak yazmayı tercih etmiş. :))


İnume, savaşçı ve güçlü bir kadın karakterdi. Prens Çelekan gibi İnume içinde daha fazla şey okumak isterdim. :)

***
Şifacının Kalbi, bir yazarın ilk kitabı olarak başarılı bir şekilde kurgulanmış ve akıcı bir anlatıma sahipti. Eleştiri olarak söyleyebileceğim tek şey keşke biraz daha uzun yazılsaydı olurdu. :D
Hem heyecanla beklediğimiz o savaş anı hızlıca olup bitmiş gibi hissettirdi, hem de karakterlerden bu kadar çabuk ayrılmak istemezdim. Her birinin içerisinde gizlediği hikayeleri öğrenmek güzel olurdu. :)
Ayrılmak demişken de yazarımızın son kısımda yapmış olduğu bir sürpriz gelişme de çok kalbimi kırdı. Hiç böyle bir şey beklemiyordum. 💔
Kitabın devamı olmayacak biliyorum ama bizlere sürpriz yapıp yazmaya karar verirsen harika bir detay olur sevgili yazarcım. :)))
Fantastik severlerin ve yeni başlamayı düşünenlerin Şifacının Kalbi'ni okumasını şiddetle tavsiye ederim efenim. 😇

Duygu'nun yazılarını ve hikayelerini okumanız için bloğunu da aşağıya bırakıyorum;

 


"Bu evde insana para, altın yüzük, baş harflerin işlendiği nevresimler miras kalmaz, burada ölülerin bize bıraktığı şey yataklar ve kızgınlıktır. Öfke ve geceleri yatacak bir yer, bu evde miras kalabilecek tek şey bunlar."

~~~~

KONUSU
20 ülkede 12 dile çevrilmiş bir kitap Tahta Kurdu.
Her ev, içinde yaşayanların izlerini taşır. Anneanne ve torunun birlikte yaşadıkları ev ise geçmişten bugüne orada yaşamış olanların izlerini kanlı canlı diyebileceğimiz şekilde taşıyor ve bu ailenin kadınları için asla çıkamayacakları bir hapishanede gibidir.
 Anneanne günlerini evde, dolapların içinde ve duvarların arkasındaki gölgelerle konuşarak geçirir. 
Torun ise buradan kurtulmak ümidiyle kasabanın en zengin ailesinin yanında çalışmaya başlar fakat yaşadığı bir olaydan sonra eve geri dönmek zorunda kalır.
Komşularıysa gündüzleri anneanne ve torununu görmezden gelse de geceleri gizlice ikilinin kapısına gelmekten kendilerini alamazlar.
Bu iki kadın yaşadıkları evin sırrını çözerken, birlikte yaşadıkları gölgelerin hayatlarındaki varlığının sebeplerini de öğreniyoruz.
Tahta Kurdu; şiddet, cinsiyet ayrımcılığı ve toplumdaki tabakalaşmaya dair eleştirel bir gözle bakan gerilimi ve karanlık yönüyle gotik unsurlar taşıyan bir roman.

~~~~

"İnsan yalnız ve fakir olunca aynı dersi iki defa alma lüksü yoktur, bu evde bunu da çok iyi biliriz."

~~~~
Yan Pasaj Yayınevi, neredeyse tüm kitaplarını okumuş olduğum, favori yayınevlerimden biridir.  Her yeni kitap haberlerinde heyecanlanır, kitaplarını okumak için gün sayarım. :)
Hal böyle olunca Tahta Kurdu elime ulaşınca da hemen okumaya karar verdim. Okumakta zorlandığım süreçte bana ilaç gibi gelen bir kitap oldu. Bu garip aile neyin nesi, evlerinde neler oluyor ve kasabada yaşayan diğer insanlar neden onlardan uzak duruyor acaba merakıyla gerçek manada elimden bırakmadan okudum. :)
Yazarın toplumdaki sınıflaşma kavramını, kadınların gördüğü şiddet ve ayrımcılık konularını işleyiş tarzını ve verdiği mesajları çok sevdim. Kısa olmasına rağmen içi dolu olan ve etkileyici bir roman. Daha önce gotik türde bir roman okumamıştım ama Tahta Kurdu'ndaki gerilim ve karanlık detayların etkileyiciliğini gördükten sonra kesinlikle bu türde kitaplar okumalıyım dedim. 
Layla Martinez'in kaleminden okuduğum ve Türkçe'ye çevrilen ilk kitabı Tahta Kurdu. Umarım diğer kitapları da en kısa zamanda dilimize çevrilir ve okuruz. :)
Bu yılki favorilerim arasına giren Tahta Kurdu'nu sizlerin de okumasını çok isterim. Özellikle gotik türle tanışmak isteyenler muhakkak şans versin. <3

~~~~
" Aile böyle bir şeydir, bir avuç yaşayan ve bir avuç ölü ile kapana kısılman karşılığında sana yemek ve başını sokacak bir ev verdikleri yer." 
~~~~

KİTABIN KÜNYESİ
Orijinal Adı:
Carcoma
Yazar: Layla Martinez
Çevirmen: İrem Genç
Yayınevi: Yan Pasaj
Sayfa Sayısı: 112
Baskı tarihi: Haziran 2023



"Biz farkında olalım ya da olmayalım hayat, tesadüf adı verdiklerimiz aracılığıyla bizimle konuşur. Belki de hayatla aramızdaki dilin adıdır tesadüf..."

~~~

Hayatımı Değiştiren Her Şey kitabını okurken, Esra'nın kendi hayatı ve geçmişi için yaşadığı farkındalık yolculuğunda neler yaşadığını ve nelerin üstesinden geldiğine şahitlik ediyoruz.

Esra, başarılı bir ressam ve küratör. İş dünyasındaki başarısının yanı sıra çok güzel giden mutlu bir evliliğe sahip. Cemiyet hayatında da bir yere sahip genç kadının çoğu insanın imrenerek bakacağı bir yaşantısı var.  Ama geçmişten gelen bir sırrı onun hayatına adeta bir gölge gibi çöker. Bu sırrın etkisiyle her gün gördüğü kabuslar hayatındaki değişikliklere tetikleyici olur. Bu kabuslardan sonra kılık değiştirerek temizlik için bir eve gitmeye başlar. Bir yabancının, Esra'nın herkesten saklayarak yaptığı bu işi ve onun sırlarını öğrenmesiyle genç kadının hayatı altüst olur. 

Büyük bir yüzleşme, psikolog seansları, bilinçdışı kodları, ritüeller, meditasyonlar, rüyalar, içindeki yaralı çocuğa mektup, affetme çalışmaları, reiki, yas tutma, geçmişi şifalandırma ve daha fazlası… 

~~~

"İnsanın yaşayabileceği tek bir hayat varken kitaplarda binlerce hayat vardı. Hem kendi hayatından uzaklaşmak hem de zihnindeki düşüncelerden kurtulmak için de kitap en güzel kaçış noktasıydı."

~~~

Hayatımı Değiştiren Her Şey, öncelikle ismiyle ilgimi çeken bir kitap oldu. Çoğu insan gibi ben de hayatımı olumlu yönde değiştirip geliştirmek istediğim için bu kitabı okumanın benim için yararlı olacağını düşündüm. Esra'nın yaşadıklarını okurken ilk olarak onun hayatını bu kadar etkileyen sırrı çok merak ettim. Çoğu kişinin mükemmel olarak nitelendirebileceği bir hayata sahipken onu huzursuz eden ne olabilir acaba diye sorguladım. Maalesef çevremizde ya da haberlerde karşılaştığımız haberlerden dolayı birkaç tahminim de oldu. Acı gerçeği öğrendiğimde ise bunların gerçek hayatta da yaşandığı bilinciyle neredeyse onun kadar sarsıldım. Bunu yaşayan tüm kadınlar için üzüldüm..

Esra'nın bu durumlarla yüzleşmesi ve geçmişte bırakması zorlu bir süreç olsa da yolculuğunu çok güzel tamamladığını düşünüyorum. Özellikle eşiyle birbirlerine olan sevgi ve anlayışlı halleri çok etkileyiciydi. Böyle bir ilişkim olsun isterim. :))

Ayşen hanımın, birkaç kitabını okumuştum fakat favorim kesinlikle Hayatımı Değiştiren Her Şey oldu. Hem ele aldığı konu hem de yazarın anlatım tarzıyla ilk sayfalardan kendine çeken ve bitirmeden bırakmak istemediğim bir okuma süreci yaşadım. Sadece son kısımlarda yaşanan olayları biraz daha detaylı şekilde okumak isterdim. Tadı damağımda kaldı deriz ya, bitirdikten sonra biraz öyle hissettim. :)

Bu tür konulara ilginiz varsa şans vermeniz gereken bir kitap olduğunu söyleyebilirim. ❤️



 


“Sen o zaman şuna karar vereceksin. Tek başına, hiçbir sorumluluk, bağlılık olmadan mevsimlik çiçek gibi mi yaşayacaksın; yoksa herkesi gölgesinde toplayan, kök salan, güven veren bir çınar mı olacaksın? Evin önündeki bu koca çınar, aile demek, bağ demek, koşulsuz, şartsız sevgi demek. Şimdi düşün bakalım oğlum, sabah uyandığında kararını vermiş olarak kalk çünkü hayat beklemez…”

~~~~

BAĞ KİTABININ KONUSU
Geçmişte yaşadıklarının yükü ve kalbindeki yara ile hayatını işine adamış başarılı bir iş insanı olan Kemal, aldığı bir haber ile kaçtığı geçmişiyle yüzleşmek zorunda kalacaktır. 

Eğlence mekanlarının gözde isimlerinden biri olan ve tabiri caizse savruk bir hayat yaşayan Mila, en yakınlarından gördüğü büyük ihanetten sonra hayatını ne kadar anlamsız bir şekilde geçirdiğini fark eder. O andan itibaren genç kadının kendini bulma yolculuğu başlar. 
Bu ikiliyi biraraya getirecek şey ise tarihi Çınar kasabasıdır. Hem büyüleyici güzelliğe hem de verimli topraklara sahip bu kasaba, Kemal ve Mila'nın hayatlarında büyük bir dönüm noktası olacaktır. 

***

Merhabalar blog arkadaşlarım. 19 Mayıs Atatürk'ü Anma Gençlik ve Spor Bayramımız kutlu olsun! :)
Yoğun bir süreçten geçtiğim için epeydir buralara uğrayamadım ve sizleri çok özledim.♥ 
19 Mayıs vesilesi ile kendime vakit ayırma imkanım olunca hemen geldim. :)
Buralarda olamadığım süreçte okuduğum kitaplardan bir tanesi olan Bağ'dan bahsetmek istiyorum sizlere.  Bağ, son zamanlarda çok sık gördüğüm ve hakkında güzel yorumlar okuduğum kitaplardan bir tanesiydi. Hal böyle olunca okuma listeme almıştım ve kısa süre içerisinde edinip okuma fırsatım oldu. 
Kitabın ilk bölümünden itibaren Kemal'in geçmişte neler yaşadığını merak etmeye başladım. Yazarımızda bu durumu düşünmüşçesine olayları Kemal için geçmiş-günümüz ve Mila'nın yaşadıkları şeklinde dönüşümlü olarak aktarmıştı. Bir bölümü okurken diğer kısımda neler olduğunu merak ettirip okuma isteğini arttırdığı için bu şekilde anlatımı hep sevmişimdir. Yazarımızın akıcı üslubuyla birleşince kitabı kısa bir süre içerisinde okuyup bitirdim.
*Bundan sonraki kısımlarda SPOİLER İÇEREN kısımlar olabilir.*
Kemal ve ailesinin bir entrikanın kurbanı olarak 20 yıl gibi büyük bir zamanı birbirlerinden ayrı, yanlış anlamalar sebebiyle birbirlerini suçlayarak geçirmiş olmaları beni çok üzdü. Bunlara sebebiyet veren kişinin hak ettiğini bulduğunu okumak ise bir oh çekmemi sağladı. 
Mila'nın savruk hallerinden sonra kişisel olarak yaşadığı gelişim ve dönüşüm de oldukça etkileyiciydi. Babannesinin kaybından sonra bu hale gelmiş olsa da özüne dönüşü ve çok sevdiği kadının izinden gidişi takdire şayandı bence. Kemal ile duygusal ilişkilerinin ilerleyiş şekli tahmin edilebilir olsa da romantizm sever biri olarak keyif alarak okudum. 
Çınar kasabasına dair detaylar o kadar etkileyiciydi ki okurken gerçek bir kasaba olsaydı keşke dedim. Verimli topraklarını ve kasabaya adını veren çınar ağaçlarını görebilmeyi, Kemal ve Mila çiftiyle tanışmayı isterdim. :)

BAĞ, aşk, dostluk, sadakat, aile, ihanet ve daha fazlasını bulabileceğiniz kurgusuyla biraz Yeşilçam filmlerini anımsatan keyifli bir kitaptı. Benim gibi bu türde kitapları okumayı sevenlere tavsiye edebilirim. :)

 


"Günümüz insanı mutluluğun, gücün ve tatminin maddi dünyada sahip olduklarıyla geleceği yanılgısında."

~~~~
Merhabalar arkadaşlarım. 
Tarih sayfalarında heyecanlı bir gezintiye ne dersiniz?
Konstantinopolis, Venedik, Antarktika ve İstanbul arasında gelişen gizemli ve bir o kadar heyecanlı olayları konu alan dolu dolu bir kitap ile geldim.
2019 yılı İstanbul'unda bir akademisyen olan Kayra, babasını kaybetmiş ve annesiyle pek görüşmeyen genç bir kadın. Görev yaptığı üniversitenin dekanı Selim, aynı zamanda babasının çok yakın bir arkadaşıdır. Selim, vefat eden arkadaşından geriye kalan tarihi mektubun sırrını Kayra ve akademisyen arkadaşı Enrico ile çözmek ister ve üçü birlikte bunun üzerinde çalışmaya başlarlar. 

1185 yılında Konstantinopolis'te bir Patrikhanede doğan bir bebek vardır. Hiç kimse farkında olmasa da dünyayı değiştirebilecek özel bir çocuktur Manuel. 

1201 yılında Dördüncü Haçlı Seferleri için hazırlıklar yapılmaktadır. Meydanlarda canlarını kaybetmeyi göze alan bu insanlar aslında neyin uğruna savaşacaklarını bile bilmiyorlar.

1979 yılında Antarktika, bilim insanı Adam katıldığı bir davette Maria ile tanışır. Maria ile yaptığı sohbette, genç kadın ve babasının gizli bir bilim üssünde yaptıkları olağanüstü projeler hakkında bilgiler edinince çok heyecanlanır. Genç kadının onlara katılması yönünde yaptığı teklifi kabul eder ve bu projeleri daha da üst boyuta taşımak için çalışmaya başlarlar.

Kayra, Selim ve Enrico buldukları mektubun sırrını çözebilecek mi?

Manuel'in sırrı ne ve neler yapacak?

Haçlı seferlerinin arka planında gerçekleşen olaylar ne ve bunları kimler planlıyor?

11 rakamının sırrı ne?

Birbirinden farklı zamanda ve yerde olan bu kişilerin ya da olayların birbirleriyle bağlantısı var mı? vb birçok soruya cevap aradığımız bir kitap On Bir.

~~~~

"İnsanoğlu çıkarları söz konusu olduğunda bir yaratığa dönüşebiliyordu. Ya da zaten korkunç bir yaratıktı ve çok azı bunu kontrol edebiliyordu."

~~~~
On Bir, öyle dolu dolu bir kitap ki nereden başlayayım, önce hangisinden bahsedeyim karar veremiyorum. :)
Tarih, bilim, savaş, gizemli ilimler ve din konularını ve çok daha fazlasını harmanlayarak kurgulanmış etkileyici bir eser. Arka kapak yazısını okuduktan sonra ilgimi çekmişti ama bu kadar etkileneceğimi düşünmediğimi itiraf edeceğim. Hatta bu kadar bilgi yoğunluğuyla karşılaşacağımı bilmediğimden başlangıçta biraz zorlansam da bilgileri özümsedikçe daha fazla şey öğrenme isteğiyle elimden bırakmadan okumaya devam ettim. İstanbul'un geçmişten günümüze değişimini ve tarihi yapılar hakkında bilgileri okudukça çok etkilendim ve bahsedilen her bir yeri gidip görme isteğim arttı. Ziyaret etme imkanım olursa kitaptaki detaylarla birlikte bambaşka bir bakış açısıyla inceleyeceğim.
Tarihi bilgilere ek olarak bilimsel ve dini konulardaki bilgilerde çok kapsamlıydı. Okurken yeni bilgiler edinip aynı zamanda bunlar hakkında detaylı bilgiler için araştırma yapmaya sevk eden bir yanı da vardı benim için. 
Detaya girecek olursam, maddi açıdan güçlü olan insanların kendini dünyanın sahibi görüp daha da fazlası hatta ölümsüzlüğü kazanarak dünya üzerinde farklı bir güç elde edebilmek için hırsla neler yapabileceğini gösteren yönü biraz ürkütücüydü.
Yazarımızın kalemiyle tanışma kitabım olan On Bir, kendisine büyük bir saygı ve hayranlık duymamı sağladı. Her bir bölümünde bilgi birikimi ve kitap için verdiği emek kendini belli ediyor. Hem yazarımızın anlatımı hem de kurgunun gizemli havasının verdiği merak ile akıcı bir okuma süreci oldu. Kişisel sebeplerden dolayı benim okuma sürem uzamış olsa da vakit ayırabilmiş olsaydım kısa bir sürede bitirebilirdim. Kitabı bitirdiğimde tüm sorularıma yanıt buldum ve yeni maceranın başlayacağına dair bir şeyler hissettim. Kitabın devamı olacak mı şuan için bilmiyorum ama olursa eğer onu da zevkle okuyacağımı düşünüyorum. :)

Tür ayrımı yapmaksızın her okurun bu kapsamlı kitabı okumasını tavsiye ederim. 


 "Tüm yaşamınızı, birikiminizi, ailenizi, dostlarınızı geride bırakıp yeni bir hayata başlamak nasıl olurdu?"

Her Şey Mümkün Barış kitabı, eski eşinden ve ailesinden kaçarak Avustralya'ya gelen Barış'ın dilini dahi bilmediği bu topraklarda hayatını sıfırdan kurma çabasını anlatıyor. Barış (aslında Nurcan), hem ailesiyle hem de eski eşiyle öyle şeyler yaşamıştır ki, bunlardan kurtulmak için yanına bir parça kıyafet dahi almadan kendini uçakta bulur. Tabiri caizse tırnaklarıyla kazıyarak kurduğu kariyerini, dostlarını geride bırakarak geldiği Avustralya'da hayatını sürdürebilmek için iş ve kalacak yer bulma çabalarını, burada edindiği dostlukları ve aşka inancını yeniden kazanma macerasını okuyoruz.

~~~~

Her Şey Mümkün Barış kitabını, sosyal medyadaki bir okuma grubumuz vesilesi ile edindim ve okudum. Kahramanımız Nurcan, hayatını mahveden kişilerden kurtulmak için "Sil baştan başlamak gerek bazen." düşüncesiyle çıktığı yolculukta ilk olarak adını değiştirip Barış yapar. O artık Barış'tır ve huzur dolu bir hayat için elinden geleni yapacaktır. Barış ile tanıştığım ilk bölümden itibaren çok ısındım. Gerçek bir hayat hikayesine dayanan bu kitapta hikayenin detaylarını öğrenmek ve karakterin yaşayacaklarına tanıklık etmek için heyecanlandım. Bu sebeple kitabı elime alır almaz yarısına gelene kadar elimden bırakamadım. İmkanım olsa bir oturuşta da bitirirdim sanırım. :)

Öncelikle Barış'ın cesaretini ve özgüvenini sevdim. Onu mutsuz eden insanları geride bırakması, yeni gittiği ülkede hayatını kurabilmek için verdiği mücadele.. Tam anlamıyla savaşçı bir kadın. Karşılaştığı kötü durumlarda bile bunların iyi yönünü görmeye çalışmasını, pes etmeden devam etmesini etkilenerek okudum. Bazı noktalarda Barış'ın şansını okurken gerçek dünyada bu kadar şanslı olamayız herhalde kurgusallık katılmış diye düşünsem de kitap içerisinde böyle pozitiflikler okumayı sevdiğim için beni rahatsız etmedi. :)

Avustralya'ya dair detaylarda çok başarılı bir şekilde aktarılmıştı. Hem betimlemeleriyle hem de coğrafik bilgileriyle sanki kendim gidip görmüş gibi hissettim. Özellikle yerleşim şekillerinden ve sahilinden bahsedildiği bölümlerde keşke ben de orada olsam dediğimde oldu. :))

Yazarımızın kalemiyle tanışma kitabım olsa da anlatım tarzı o kadar aşina geldi ki daha ilk bölümden beni kitabın içerisine çekti. Akıcılığı sayesinde yukarıda da belirttiğim gibi bir oturuşta yarısını okudum. Ve heyecanlı bir şekilde okurken kitabın sonuna geldiğimi gördüm. Barış'ın hayatına dair daha fazla şey okuyacağımız mesajını vererek biten kitabın ardından, çok fazla beklemeden devam kitabına kavuşmamızı temenni ediyorum. :)

Bu tarz hayata sıfırdan başlama ve mücadele hikayelerini okumayı sevenler için tavsiye edebileceğim bir kitap. :)


 


"Özgürlük’ ve ‘eşitlik’ kelimeleri orada bir anlam ifade etmiyordu ama ‘kardeşlik’ kelimesinden ümidi vardı…”

~~~~
Lena, yaşadığı bir trajedi sonrasında Fransa'da daha fazla kalamayacağını hisseder ve yeni bir başlangıç yapmak amacıyla Hindistan'a gider. Etrafındaki her şeyden ve herkesten soyut bir şekilde yaşamına devam ederken okyanus kıyısında yüzmeyi alışkanlık haline getirir. Her sabah gittiği ıssız kumsalda yalnız başına uçurtmasıyla oynayan küçük bir kız dikkatini çeker. Balıkçılar dışında kimsenin kumsalda olmadığı bu saatte bu küçük kızın neden burada olduğunu merak eder. 
Başka bir sabah yüzerken akıntıya kapılan Lena, kendine geldiğinde karşılaştığı küçük kız sayesinde kurtarıldığını öğrenir.
Ağzından tek bir sözcük çıkmayan bu küçük kız kimdir? Sessizliğinde ne gizliyordur? Geçmişinin yüklerini yanında taşıyan, geleceğe dair hiçbir beklentisi olmayan, uçurumun kenarındaki Léna’nın hayatını tümden nasıl değiştirecektir? Adaletsiz ve baskıcı bir coğrafyanın kalbinde; umutla öfkenin, gelenekler karşısında gösterilen iradenin ve yeni bir gelecek inşa etme çabasının birbirine karıştığı eşsiz bir roman. Saç Örgüsü romanındaki Smita’nın ruhunun eşlik ettiği, kız kardeşlik kavramının gözler önüne serildiği bu hikâye, yaşamaya ve mücadele etmeye dair muhteşem bir övgü.

~~~~
Merhabalar blog dostlarım. 
Bir süredir burada aktif olamadım. Aklımda olsa da psikolojik açıdan kendimi motive edemediğim için yazamadım. Bu süreçte beni kendime getiren birkaç güzel kitap okuyup bitirince sizlerle paylaşmak için bugün bilgisayarımın başına geçtim. :)
Yan Pasaj Yayınevi'nin kitaplarından sıkça bahsediyorum, muhakkak denk gelmişsinizdir. Laetitia Colombani'nin Saç Örgüsü ve Kazananlar isimli kitaplarını severek okumuştum. Dilimize yeni çevrilen Uçurtma kitabını çok merak etmiştim, tanıtım bülteninde Saç Örgüsü romanındaki Smita karakterine dair yazılanları da okuyunca merakım arttı ve kitap elime geçer geçmez okumaya başladım.  
Başlangıçta yer verilen pasaj içerikte neler yaşanacağına dair merak uyandırıcı nitelikteydi benim için. Lena, Hindistan'a gittikten sonra bir süre turist gibi gezinse de akıntıya kapılıp yeniden hayata döndüğü andan itibaren değişimi başlar. Bu olaydan sonra tanıştığı Kızıl Tugay'ın kuruluş amacı ve verdikleri mücadele, Hindistan'da kız çocuklarının gördüğü muamele onu tetikler. Öğretmen olan Lena, burada bir okul açmaya ve kız çocuklarına okuma yazma öğretmeye karar verir. Fakat Hindistan'da böyle bir girişimde bulunup hayata geçirebilmek sandığı kadar kolay değildir. İnsanları ayrıştıran bir kast sistemine sahip olan ve kadınların değersiz görüldüğü bu ülke Lena için adeta bir sınav gibi olur. Peki Lena başarılı olabildi mi diye soracak olursanız yanıtı kitapta. :) 
Saç Örgüsü kitabını okurken diğer karakterlerde olduğu gibi Smita'nın hikayesi beni çok etkilemişti. Hindistan'daki kast sistemi ve en alt tabakada yer alan insanların yaşam şartlarını okumak beni çok üzmüştü. Yazarımız, Uçurtma kitabında bu durumu daha ayrıntılı bir şekilde bizlere aktarınca, okurken kahroldum. Dünyada böyle şeylerin hala var olduğunu okumak/öğrenmek çok kötü bir şey gerçekten. 
Karakterlerin her birinin hikayesi de birbirinden etkileyiciydi. Lena'nın başına gelen korkunç olay ve yaşadığı yas sürecini Hindistan'daki kız çocuklarının hayatına dokunarak geride bırakmaya çalışması çok anlamlıydı. Dilini dahi bilmediği bu ülkede, değişim için sisteme karşı savaşması onun nasıl cesur bir karakter olduğunu anlatmaya yeterli olur sanıyorum. 
Ve Uçurtmalı, küçük kızımız Lalita. Detaylarına girip kitaba dair ipuçları vermek istemiyorum ama Lena'nın böyle bir maceraya atılmasının en  büyük sebebi Lalita ve yaşadıkları demem yeterli olur sanırım.
Kızıl Tugay'ın genç şefi Preeti'yi de unutmamak gerek. En az Lena kadar cesur ve etkileyici hikayesi olan genç bir kadın. 
Ve daha niceleri...
Laetitia Colombani kitaplarının her birini severek okusam da Uçurtma diğerlerinden daha fazla etkiledi. Öyle ki kitabı 6 saat gibi kısa bir süre içerisinde okuyup bitirdim. Bu durumda en büyük etken yazarın ülkenin sistemine ve yaşam şartlarına dair ayrıntılı bilgiler içeren anlatımı. Hindistan'a özgü yerel yemeklere kadar detaylı bir şekilde bahsetmişti. Böyle detaylar benim çok hoşuma gider. Kitaba daha gerçekçi bir hava verdiğini ve olayların içine çektiğini düşünüyorum. 
O kadar detaylı bahsettim ki kitabı ne kadar sevdiğim belli olmuştur sanırım. :))
Bu tarz kitapları okumayı seven herkese tavsiyemdir efendim. 💕


Merhabalar.
6 Şubat'ta ülkemizde 11 ilimizi etkileyen büyük depremden sonra uzun bir süre aklım ve kalbim onlarla birlikteydi. Vefat eden, enkazlarda kurtulmayı bekleyen binlerce canımız varken hayata devam edebilmek diye bir şey olamazdı zaten. Depremin etkileri hala devam ederken hem ülkemizde herkesin seferber olmasıyla hem de yurtdışından gelen yardımlar sayesinde yaralarımızı sarmaya başladığımız bu günlerde ben de şubat ayında okuduğum ve psikolojik açıdan bana destek olan kitapları sizlerle paylaşmak istedim. Umarım böyle bir felaketi bir daha yaşamayız...

 Zahiri - Albert | Kitap Yorumu

Zahiri kitabı, güzel ve iyi huylu Clara ile zekasına hayran olduğu kardeşi Brain'ın yaşadıklarını konu alıyor. Kelebeklerle özel bir bağı olan Clara, hayatının aşkı Phil ile de bir kelebek sayesinde tanışır. Hayatları masallardaki gibi ilerlerken, mutluluklarını bir kız çocukları olur. Clara gibi asıl bir güzelliği Julia, bazı insanların dikkatini çeker. İyilik ve kötülüğün savaşı böylece başlamış olur. Brain'in odasında ortaya çıkan gizli bir geçitte bulduğu, geleceğe dair bilgiler içeren bir defter bu savaşta onlara yardımcı olur.  Defterin içerisindeki notlar ile Brain'in zekası birleşince zorluklarla mücadele edebilirler ama kötülere galip gelmeleri için yeterli olacak mı orası kitabı okuyacakların öğreneceği soru olsun. :)

 Masal tadında başlayan hikaye, fantastik öğeler eklenince farklı bir boyuta geçiyor diyebilirim. İnanç, yaratıcı gibi kavramlar üzerine de eğilen çok yönlü bir eser. Olayların akışı yönünden bazı noktalarda hızlı geçişler olduğunu düşünsem de akıcı bir anlatıma sahipti. Brain, zeki bir karakter olduğu olay örgüsü içerisinde anlaşılıyordu, "küçük dahi" sıfatının kullanımı bu yönden biraz abartılı geldi. Genel anlamda baktığımda anlatılan konu ve verilmek istenen mesajlar oldukça anlamlıydı. Bu tür kitaplar okumayı seviyorsanız şans verebilirsiniz.



Charlotte Bronte'nin Gizli Aşkı - Jolien Janzing | Kitap Yorumu

Jolien Janzing'in 19. yüzyıl İngiliz edebiyatı alanında uzmanlığı ile eserleriyle edebiyat dünyasının önemli isimleri arasında yer alan Bronte kardeşler hakkında biyogrofik bir roman kaleme almış. Bir papazın kızları olarak dünyaya gelen Charlotte ve Emily'nin hayatlarında önemli bir dönem olan Brüksel'e gidiş ve orada geçirdikleri zamana ilişkin araştırmalarıyla hayal gücünü harmanlayan yazarımız, Charlotte Bronte'nin Gizli Aşkı kitabı ile iki kız kardeşin hayatlarına ışık tutuyor diyebilirim. 

Uğultulu Tepeler ve Jane Eyre ile hepimizin tanıdığı Bronte kardeşler hakkında gerçek bilgilere dayanarak kaleme alınmış bu kitabı okumak benim için heyecan vericiydi. Charlotte ve Emily, birbirinden farklı karaktere sahip iki kardeş. Emily içine kapanık, evinin huzurlu ortamında olmayı severken; Charlotte daha atılgan ve dışa dönük biri. Charlotte'nin yeni dünyalar keşfetme isteğiyle eğitim almak üzere Brüksel'e giderler. Burada yatılı bir okulda Fransızca eğitimi alırken, Charlotte'nin aşık oluşu ve sonrasında yaşadıklarını okuyoruz.

Yazar, bilgi birikimini ve yeteneğini başarılı bir şekilde kullanmıştı bence. Özellikle betimlemeleriyle okurken o döneme gidip yaşananlara şahit oluyormuş hissi verdi. Normalde yoğun betimlemeye sahip kitapları okumakta zorlanırım fakat bu kitabı okurken birkaç bölüm sonra bu duruma alıştım hatta hoşuma gitmeye başladı. Gerçek hayata dayanıyor olması da ilgi çekici bir detaydı. Okurken bir yandan da araştırdığım için yazar akışı kurgusal olarak kendinden bir şeyler katarak değiştirecek mi yoksa gerçek olaylara bağlı kalarak mı ilerleyecek merakıyla devam ettim. Bitirdiğimde ise Bronte kardeşlere dair daha fazla şey okuma isteğiyle doldum. Siz de edebiyat dünyasının ünlü isimlerinden olan bu iki kız kardeşin hayatına dair bir şeyler okumak isterseniz tavsiye edebilirim. :)



Kader Gayrete Aşıktır - Ethem Emin Nemutlu | Kitap Yorumu

Engelli bireyler için yaptığı yatırımlar ve büyük destekler ile tanınan Erkut, bir gün verdiği konferansta onu dinlemeye gelen yüzlerce kişiye yaşanmış gerçek bir hikayeyi anlatmaya başlar. Hikayenin kahramanları iki kız kardeş Deniz ve Merve. Köyün en varlıklı adamı olan Ali Ağa'nın kızları olsalar da babalarından gördükleri şiddet sebebiyle korku içinde hapis hayatı yaşarlar. Bu da yetmez gibi Ali Ağa, bir gün Deniz'i hiç tanımadığı bir adamla evlendireceği haberiyle çıkagelir. Kaderine boyun eğen Deniz, tam evleneceği gün karşısına çıkan Kerem ile kaçmaya ve bu durumdan kurtulmaya karar verir. Kaçıp kurtulduğunu, Kerem ve oğlu Emin ile mutlu bir hayat yaşayacağını düşünse de kader yine ağlarını Deniz için örer. Alkolik olan Kerem, hem Deniz'e hem de oğluna şiddet uygulamaya başlar. Deniz acı dolu hayatında, mutlu günler görebilecek mi sorusunun cevabı kitapta.

Gerçek bir hikayenin bizlere aktarıldığı tabiri caizse yürek yakan bir kitap Kader Gayrete Aşıktır. Deniz'in önce babasına sonrasında eşi Kerem'e karşı verdiği mücadele. Hayata karşı tek tutanağı olan oğlunu koruma çabaları. Okurken boğazım düğüm düğüm oldu, yüreğim sızladı. Okuduklarımın gerçek olduğunu bilmek ise bu durumu kat kat arttırdı. 

Kadınlara ve çocuklara şiddet, engelli bireylere yönelik farkındalık ve insanlara karşı önyargılı davranmamak konusunda güzel mesajlar içeren anlamlı bir kitaptı. Birkaç saat içerisinde okuyup bitirsem de uzun süre aklımdan çıkmayacağını söyleyebilirim. Tüm zorluklara rağmen pes etmeden, gayret ederek neler başarılabileceğini ve sevginin iyileştirici gücünü bir kez daha anlamamı sağladı. Bu etkileyici hikayeyi sizlerin de okumasını isterim.



 


Sanırım siz de bana katılırsınız: Bu hayatta herkesin istediği şey, ardından bir iz bırakmaktır, değil mi? Ebediyete kadar unutulmamak? Ama yanılıyorsunuz, gerçek bu değil. Bundan eminim. Çünkü yaşadım, oradan biliyorum. Size de anlatacağım.

Şimdi size ne ölümden ne Tanrı’dan ne de tünelin ucundaki ışıktan bahsedeceğim. Size Théo’dan bahsedeceğim. Aramızdaki o özel bağdan. Ailemizden. Kırk iki yıllık hayatım boyunca bana yakın olmuş, beni sevmiş bir sürü insandan... “Güçlü olduğumuz için bizim başımıza gelenlerden.” O lanet olası hastalıktan. Bir anda yitip giden geleceğimizden. Ve umuttan, mücadeleden, hayallerimizden bahsedeceğim. Hazır mısınız? Öyleyse sakince bir yere oturun, derin bir nefes alın ve beni dinleyin.

Ben Sarah. Ben genç bir anneyim, genç bir kadın. Kırk iki yaşında, ölü bir kadın… Nihayet özgür kalmak, o ebedî huzura ermek için hikâyemi sizlere anlatmam gerek… 
(Tanıtım Bülteninden)

~~~~
Mutlu hafta sonları blog arkadaşlarım. 
Bugün size ismiyle ve kapak tasarımıyla beni kendine çeken Güçlü Olduğumuz İçin Bizim Başımıza Geldi kitabından bahsetmek istiyorum. Tanıtım bülteni etkileyici bir şekilde yazıldığı için ben bundan iyisini yazamam diyerek onu kullanmayı tercih ettim. :)
Sarah, genç yaşta vefat etmiş bir kadın. Kitapta geçmişten başlayarak kesitler halinde bu duruma nasıl geldiğini bize aktarıyor. Gençliğinden başlayarak, hayatının aşkı Theo ile tanışması, çocukları Simon ve Camille'nin doğuşu ve hayatının seyrini değiştiren hastalığının ortaya çıkışı şeklinde ilerliyor.
***
Güçlü Olduğumuz İçin Bizim Başımıza Geldi, alışageldiğimiz tarzdan farklı olarak ölmüş birinin anlatımından olunca kitaba başlarken nasıl bir ilerleyiş olur acaba diye düşündüm. İlk bölümlerde Sarah, düşüncelerini ve anılarını dağınık bir şekilde anlattığı için adapte olmakta biraz zorlandığımı itiraf edeyim. Yazar kitabın sonunu başından bizlere verdiğinden dolayı okumaya devam etmemi sağlayacak merak öğesi ortadan kalkmış oldu. Olay örgüsü olarak da heyecanlandıracak ya da akışı hareketlendirecek bir durum yaşanmadığından durağan bir okuma oldu benim için. Ara sıra acaba sonucu değiştirecek mucizevi bir şeyler olur mu diye düşünsem de hayatın gerçekleri gibi kitabın akışı da değişmedi elbette. Annem de kanser hastalığı geçirdiği için, bu duruma yakından şahit olan biri olarak durumun ağırlığını çok iyi biliyorum. Hastalık ve tedavi süreci çok zorlu ve yıpratıcı olabiliyor. Bu anlamda karakterlerin ruh hallerini daha farklı bir gözle değerlendirdim diyebilirim. Ama son bölümlerde yaşananlara, karakterlerin davranışlarının sebeplerini anlamaya çalışsam da nereden bakarsam bakayım Sarah böyle bir şeyi hak etmedi. Sonuçta sevdiğiniz birinden sonsuza kadar ayrılıyorsunuz. Bu süreçte fedakarlık yapmış olsanız bile bir yas süreci ve o kişiye olan sevgi ve saygının daha iyi bir şekilde aktarılması gerektiği düşüncesindeyim. Bu anlamda üzülerek beni tatmin etmeyen bir son oldu. Yan Pasaj Yayınevi'nin kitaplarını ne kadar sevdiğimi sıkça söylüyorum, sizlerde hatırlarsınız. G.O.İ.B.B.Geldi konusu itibariyle hayatın gerçekçi yüzünü etkileyici şekilde yansıtan bir kitap olsa da  bahsettiğim durumdan dolayı diğer kitapların bir tık gerisinde kaldığı için kesin okuyun diyemem ama bu tarz kitapları okumayı seviyorsanız şans verebilirsiniz. 

~~~~

KİTABIN KÜNYESİ
Orijinal Adı:
Il Est Juste Que Les Forts Soient Frappes
Yazar: Thibault Berard
Çevirmen: Gülşah Ercenk
Yayınevi: Yan Pasaj
Sayfa Sayısı: 286
Baskı tarihi: Ekim 2022

 


"Asırlardır efendilerin köleleri olmadık sadece, cellatlarımız da kahramanlarımız oldu aynı zamanda. Şimdi, adım adım kurmak istedikleri son imparatorlukta yeni alışkanlıklara hazırlıyorlar bizi. Son başlıyor. Binlerce yıldır yarattıkları her şey şimdiye, şu ana varabilmek içindi. Karanlık çağın kapıları çoktan aralandı! Bir an önce Pulsar'ı koru!"

Luna Kitap Konusu
Polis memuru Adem, annesi ile birlikte sıradan bir hayat yaşamaktadır. Annesinin ani vefatından sonra tabiri caizse hayatı tepetaklak olur. Tek başına kaldığı yetmezmiş gibi, görevi de değiştirilir ve trafik polisi olarak atanır. Bir akşam ekip arkadaşı ile trafik kontrolü yapacakları konuma gittiklerinde buldukları kadın cesedi ise Adem için dönüm noktası olacaktır. Üzerinde hiçbir şey bulunmayan bu gizemli kadın Adem'in merakını cezbeder. Olay yerinde bulduğu günlükte isminin Luna olduğunu öğrendiği bu kadın hakkında daha fazla şey öğrenmek için bu delili kendine saklamaya karar veren Adem, hiç aklına gelmeyen durumlar ile karşı karşıya kalacaktır.

~~~~

"Gözlerimizi açıp 'gerçekleri' görmemizi hiçbir zaman istemediler. Çünkü bir kez kurtuldu mu insan prangalarından, artık onu daha fazla korkutamayacaklarını biliyorlardı. Bu yüzden korkma! Beslendikleri tek şey bu çünkü: Korku!"

~~~~
Oyuncu olarak tanıdığımız Buğra Gülsoy'un ilk kitabı Birinci Kıyamet'i yaklaşık 3 sene evvel okuyup sizlerle paylaşmıştım. Serinin devam kitabı İkinci Kıyamet'ten sonra 2022 yılının sonunda yepyeni bir türde kaleme aldığı 3. kitabı Luna'yı bizlerle buluşturdu. Kıyamet serisiyle anlatımını sevdiğim için Luna kitabının haberini görür görmez merak etmiştim. Elime ulaşınca hemen okumaya başladım. Hikaye sıradan bir polisiye gibi başlasa da Adem'in olay yerinde bulduğu günlüğü okumaya başlamasından sonra bambaşka bir durum ile karşı karşıya olduğumuz ortaya çıkıyor. 
İsminin Luna olduğunu öğrendiğimiz bu kişi aslında kim? Neden öldürüldü? Adem'in bu olay ile bağlantısı ne? vb birçok sorular eşliğinde distopik bir dünyaya yolculuğa çıkarıyor. Hem yaşanan olaylar hem de kurgulanan yeni dünyayı keşfetme merakı ile okuduğum bir kitap oldu. Bu dünyayı tanıma ve yeni terimleri algılamaya çalışırken zaman zaman okuma hızımda düşüşler olsa da genel anlamda keyifli bir okuma olduğunu söyleyebilirim. Buğra bey, distopik türde, fantastik öğeler, dünyanın enerjisi ve frekans gibi konuları da içeren geniş kapsamlı bir kitap kurgulayarak yazarlık konusundaki başarısını bir kez daha bizlere kanıtladı diye düşünüyorum. Kitabın sonunda olaylar kısmen açıklığa kavuşsa da sanki devamı olacakmış gibi ucu açık bırakılan birçok konu da var. Devam kitabı gelecek mi henüz bilmiyorum ama bu dünyaya dair daha fazla şey okuma isteği ve merakıyla umarım devam eder diyorum. :)

~~~~
"Tırtıl dönüşümünde kendi yok oluşunu kabul etmelidir. Çünkü Kelebek kanatlarını bir kez açtığında, tırtıla dair hiçbir şey kalmayacaktır geriye."

~~~~

KİTABIN KÜNYESİ
Yazar:
B.Buğra Gülsoy
Yayınevi: İnkılap Kitabevi
Sayfa Sayısı: 208
Baskı tarihi: 2022

Merhabalar blog arkadaşlarım. :)

Görüşmeyeli nasılsınız? Umuyorum ki yeni yılın ilk haftası hepimiz için güzel geçiyordur. Ben 2023 yılına girdiğimiz fikrine alışmaya çalışırken 5 günü ardımızda bıraktık bile.. 2022 yılı benim için biraz zorlu geçtiği için bir kısmını hatırlamak istemesem de artık gelenek haline getirdiğim yıl sonu değerlendirmemi yazmak istedim.  :)

2022 yılı için 50 kitap okuma hedefim vardı fakat yılı 40 kitap ile kapattım. Hadi gelin neler okuduğuma birlikte bakalım;

2022 Yılında Okuduklarım

1) Bibury Cadısı - Nesrin Öz

2) Kazananlar - Laetitia Colombani

3) Simyacı - Paulo Coelho

4) Sevme Kusurları - Müthiş Psikoloji

5) Balıkçı ve Oğlu - Zülfü Livaneli

6) Sevgili Limon Çiçeği - Betül Güçlü

7) Sizin Öykünüz - Ömür Sabuncuoğlu

8) Yapamazsın Dediler Yapamadım - Ömür Özdemir

9) Kör Baykuş - Sadık Hidayet

10) Mavi Kıyılar - Esra Uzun

11) Menümüzde Aşk Var - Melekber Deniz

12) Fahrenheit 451 - Ray Bradbury

13) Ruh Eşim - Hacer Kübra Gümüş

14) Kırmızı ve Siyah - Hanife Hekim

15) Sen Ben ve 36 Soru - Vicki Grant

16) Kağıt Prenses - Erin Watt

17) Paramparça Prens - Erin Watt

18) Bıçak Islığı - Mesut Çiftci

19) Şifacı - Hanife Hekim

20) Çarpık Saray - Erin Watt

21) Kamyon - Sabahattin Ali

22) Lalin Çiçeği - M. Mustafa Çetinkaya

23) O Yaz - Işıl Şenol

24) Lekeli Taç - Erin Watt

25) Ken Taç Dis - Zafer Algöz

26) Düş Uykusu - Oya Denizyaran

27) Aşka Özür Diletmem - Dilek Görmez

28) Gerçek Sensin - Meral Kır

29) Rota 1 - Leman Veli

30) Şiirimiz Mor Külhanidir Abiler - Ece Ayhan

31) Aşk Hipotezi - Ali Hazelwood

32) Kendimi Kaybettiğim Yerde Buldum -Veronique Maciejak 

33) İffet Hanım - Gökçe Şingin

34) Sevdalı Bulut - Nazım Hikmet Ran

35) Rüyadan İntikama - Usame Velioğlu

36) Elifin Şemsi - Elen Vera

37) Metamorfoz - Ruhver Barengi

38) Gün Işığının Tadı - Ewald Arenz

39) Kokunun İzi - Gökhan Dağıstanlı

40) Zayıflamanın Tadı Hiçbir Yemekte Yok - Melekber Deniz


~~~

Okuduğum kitapların listesi bu şekildeydi. Yıl içinde sizlerle paylaştıklarımın linkini ekledim. Merak ettiklerinizin isimlerinin üzerine tıklayarak okuyabilirsiniz. :)

Siz geçen yıl kaç kitap okudunuz? Hedefinize ulaşabildiniz mi? :)

Listelerimizde ortak kitaplar var mı? 

Veya bu kitaplar favorim oldu, kesinlikle okumalısın dediğiniz kitaplar varsa yorumda paylaşmayı unutmayın. 💜


2022 yılının son ayının ilk gününden hepinize merhabalar blog dostlarım. Zaman ne çabuk da geçiyor değil mi? Su misali aktı geçti deriz ya bu sene benim için biraz öyle oldu sanki. Son zamanlarda bazı sorunlar yaşayıp ve rahatsızlıklar geçirince iyice zaman kavramımı yitirdim. Çok sevdiğim kitaplarımı da eski hevesimle okuyamıyor olmak beni biraz üzüyor. Bugün Kasım ayında vakit ayırıp okuyabildiğim Gün Işığının Tadı kitabından bahsetmek istedim. 

~~~~

Bazen en yakınındakiler tarafından anlaşılmadığını hissettin mi? Ya da yeni tanıştığın birinin kelimelere ihtiyaç duymadan, koşulsuz seni anlayabileceğini? Gün Işığının Tadı, kendileri olmayı öğrenen, birbirinden çok farklı iki kadının hikâyesi.

~~~~

Gün Işığının Tadı Kitabının Konusu;

Sally ailesi dahil herkesten uzakta, tek başına yaşamak istiyor. Sorular, kurallar, taleplere ve insanlara kızan ve neredeyse her şeyden nefret eden genç bir kız. Ailesi Sally'nin bu durumunun bir hastalık olduğunu düşünerek tedavi olması için onu kliniğe yatırıyor fakat Sally ailesinden ve klinikten uzağa kaçar. Bu kaçış sırasında yolu Liss kesişir. Sally, ilk görüşte Liss'in diğer yetişkinlerden farklı olduğunu anlıyor ve bu sebeple onun çiftlikte kalma teklifini kabul ediyor.

Liss ise kocaman çiftliğe sahip, yalnız bir kadın. İnsanlara ihtiyaç duymadan hayatına devam ediyor. Aklınıza gelebilecek her türlü işi tek başına yapabilecek kadar güçlü ve becerikli bir kadın. Liss az konuşan ve soru sorma girişiminde bile bulunmayan sakin ve bir o kadar da gizemli biri. Sally'de kendi gençliğini gören kadın, onu çiftliğine bağlamak istemese de içten içe genç kıza bağlanır. Sally ve Liss birlikte yaşamaya başladıktan sonra neler oldu derseniz yanıtı kitapta. :)

~~~~

"Sevdiğim her şeyi, her daim kaybettim ben. Hayır, öyle değil; sevdiğim her şeyi, her daim mahvettim ben."

~~~~

Yan Pasaj Yayınevi'nden ve kitaplarını ne kadar sevdiğimden sık sık bahsettiğim için çoğunuz biliyorsunuz artık. :)

Çıkan her kitaplarını takip etmeye ve okumaya çalışıyorum. Son kitaplarından Gün Işığının Tadı, Almanca'dan dilimize çevrilmiş bir eser. Yayınevinin sıkı takipçisi olarak farklı bir dilden çeviri yapmaları ilgimi çekti ve kitabıma kavuşur kavuşmaz okumaya karar verdim. Sally ve Liss'in hikayesi günlük tarzında Eylül ve Ekim aylarını kapsayan bir anlatım ile bize aktarılıyor. Ben Liss'in gizemli hallerinden dolayı onun hikayesini daha çok merak ederek okudum. Yazarın anlatım tarzını, özellikle betimlemelerini çok sevdim. O kadar başarılı bir şekilde betimleme yapmıştı ki ikiliyle birlikte tarlada patates topluyor ve Sally armutların tadına bakarken sanki yanındaymış gibi hissettim. Keşke ben de orada olup tadına bakabilsem dedim. :))

Betimlemeleri başarılı olsa da kurgusal olarak biraz durağan bir kitaptı. Son bölümlerine kadar Sally ve Liss'in günlük yaptığı işler dışında pek olay yaşanmadı. Bu duruma kişisel yoğunluklarımda eklenince okuma sürecim biraz uzadı. Kitabın sonunda Liss'e dair merak ettiğim şeyleri öğrenmiş olsam da hayal ettiğim sonu okumadım açıkçası. Yayınevinin diğer kitaplarıyla kıyasladığımda bir tık geride kalsa da Sally ve Liss'in hikayesini okuduğum için pişman değilim. Onlarla tanışmak ve hikayelerinin birkaç gününe ortak olmak güzeldi. :)

Dipnot olarak yayınevinin kitap ayracına fesleğen tohumu eklemesi çok hoş bir detay. Bundan bahsetmeden geçmek istemedim. :) 

~~~~

KİTABIN KÜNYESİ
Orijinal Adı:
Alte Sorten
Yazar: Ewald Arenz
Çevirmen: Gonca Gül Kurtulmuş
Yayınevi: Yan Pasaj
Sayfa Sayısı: 237
Baskı tarihi: Ağustos 2022